DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

2023 yılına kadar hayatımıza girecek 8 süper teknoloji ürünü

2023 yılına kadar hayatımıza girecek 8 süper teknoloji ürünü

Önümüzdeki 5 yıl teknolojideki gelişmelere çok şaşıracağız. Amazon 2018 yılında hiç bir para ödemeden, alışveriş yapıp, elinizi sallaya sallaya çıktığınız bir market açmıştı. Ardından dronlarla paket teslimatı yapılmaya başlanmıştı. Fakat daha da şaşıracağız. Mesela daha önce kötürüm olan yada felçli olan birinin yanınızdan yürüyerek geçtiğini göreceksiniz. Biri trafik mi dedi? Artık o da tarihe karışacak, çünkü uçan otomobiller bu işi çözecek. 2023 yılına kadar hayatımıza girecek 8 süper teknoloji ürünü nelerdir? bir göz atalım.


1. Uçan otomobiller

Uçan otomobiller artık bir bilim kurgu nesnesi değil. Uçan araçlar gerçekte de gökyüzünde gezinecek.

Pal-V isimli Hollanda çıkışlı bir şirket “Liberty” adını verdiği uçan otomobil için talep toplamaya başladı ve ürünleri 2019’un sonuna doğru teslim etmeyi planlıyor. Bu araçlar içinde insan olan drone’lara benziyor.

Dual-propulsion motoru (Rotax) hem uçmayı hem de kara sürmeyi sağlıyor. Pal-V, Liberty’nin yerde saatte 160kilometre hıza çıkacağını ve 3.500 metre yüksekliğe çıkacağını iddia ediyor.


2. Kuantum bilgisayarları

Bilgisayar teknolojileri günümüzde her gün devrim niteliğinde değişiklikler geçiriyor. Oda büyüklüğündeki makineler, insanlık tarihi açısından çok da uzun sayılamayacak bir süre içinde ele-avuca sığan PDA’lere (kişisel dijital asistanlar) ve cep telefonlarına dönüştü.

Bu dönüşüm aynı hızla devam ederse çok yakında kuantum bilgisayarları ile de tanışacağız.

Bu bilgisayarlar henüz emekleme evresinde olsa bile bilgisayar kapasitesini yeni bir düzeye çıkartacak potansiyele sahip.

Kuantum mekanik yasalarından yararlanan kuantum bilgisayarları, doğanın karmaşık ve olağanüstü yasalarını çözecek şekilde tasarlanıyor. Örneğin karmaşık moleküler ve kimyasal bağlama yapılarının gizini çözebilecek.

Ayrıca yeni ilaçların ve malzemelerin keşfinde kullanılacak. Yapay zekâyı bir üst düzeye çıkartarak makine öğrenmesini daha güçlü bir hale getirecek. Bulut tabanlı Quantum Experience Projesi, kullanıcıların şirket bilgisayarları üzerinden kendi programlarını uygulamalarına kapı aralayacak.

D-Wave isimli bir başka Kanada şirketi, ilk kuantum bilgisayarını pazarlamaya hazırlanıyor. Ne var ki kuantum bilgisayarları henüz gerçek yaşam için pratik değil. Çok sayıda ulusal hükümet ve askeri kurum, çevresel koruma, ulusal güvenlik ve işletme kolaylığı sağlamak için bu alanda devasa yatırımlar yapıyor.


3. Kendi kendini onaran malzemeler

Kendi kendini onaran malzemeler yeni bir kavram değil. Eski Mısır’da, Hindistan’da bu teknolojiden yararlanarak, binlerce yıl önce yüzlerce yıl dayanan evler, tapınaklar ve geleneksel yapılar inşa ediliyordu.

Kendini onaran malzemeler insan derisi gibi davranan biyolojik malzemelere benzer. Sentetik veya yapay olarak geliştirildikleri için bu malzemeler dışarıdan insan müdahalesi olmadan veya herhangi bir dış teşhise gerek kalmadan otomatik olarak hasarları giderebilir.

Şunu düşünebiliriz: “Cep telefonunun kırık ekranı cildimiz gibi kendi kendini yenileyebilir mi?” Evet bu mümkün.

Yalnızca cep telefonu ekranları değil, başka elektronik cihazlar, evlerde kullandığımız aletler, hatta köprüler ve binalar gibi mimari yapılar da yakında kendi kendilerini onarabilecek.


4. DNA bilgi depolama

Microsoft geçen günlerde sentetik DNA ipliği üzerine 200 MB veri kaydettiğini duyurdu.

Ancak şimdi bilim insanları DNA’nın depolama kapasitesini 100 misli daha artırmayı hedefliyor. Columbia Üniversitesi’nden ve New York Genom Merkezi’nden bir grup araştırmacı DNA Çeşmesiadı verilen yeni bir kodlama stratejisi geliştirdi.

DNA çeşmesi, cep telefonu üzerindeki bir video akış algoritmasının kişiye özel tasarlanan versiyonudur. Bu yeni kodlama sistemi sayesinde bilim insanları 215 petabayt veriyi bir gramlık DNA ipliğine sığdırabildiler. DNA, ultra güvenilir ve kolay
taşınabilme özelliğine sahip bir kayıt ortamı oluşturduğundan gelecekte yaygın olarak kullanılabilecek. Ayrıca
uygun koşullarda saklandığında binlerce yıl dayanabiliyor.

Kaldı ki elektronik veri depolama cihazlarından çok daha güvenilir.


5. Felçliler de yürüyebilecek

Felç tedavisi şimdiye kadar hayaldi ama hiç bu kadar sona yaklaşmamıştık.

Fransız sinirbilimci Gregoire Courtine’ın araştırmaları, omurilik yaralanmaları sonucu ortaya çıkan felçleri iyileştirme konusundaki umutları yeşertti.

Geliştirdiği devrim niteliğindeki teknoloji, spesifik kaslara birkaç voltluk elektrik vererek uyarılmasını sağlıyor. İsviçre kökenli araştırma şirketi “Ecole Polytechnique Federale de Lausanne (EPFL)”den yetkililer bu konudaki çalışmalarını şöyle özetliyor: ” “BSI-Brain Spinal Interface System” olarak bilinen sinir-protezi sistemi omurilik hasarında bir köprü oluşturuyor. Ve bunu gerçek zamanda ve kablosuz olarak yapıyor. Bir çip beynin motor korteksinden gelen sinyali deşifre ediyor ve elektrotlara bilgi gönderiyor. Elektrotlar lumbar omuriliğin yüzeyinde yer alıyor. Elektriksel uyarılar nöron ağlarını değiştirerek (modülasyon) vücudun spesifik kaslarını faal hale getiriyor.”

Sağlık sektöründeki bu gelişmeler, felçli hastalar için büyük bir umut ışığı.


6. Kanser aşısı 2019’da  hazır olacak mı?

Bilim insanlarının son yıllarda en fazla umut bağladıkları silah immünoterapi. Bu çalışmalar kanser aşısının geliştirilmesinde kilit rol oynuyor. Neredeyse 100 yıldır bilim insanları kanser tedavisinde hastanın kendi bağışıklık hücrelerini kanser hücrelerinin üzerine saldırtmaya çabalıyor.

2017’de geliştirilen CAR T-hücre terapisi, toksik kimyasallar yerine hastanın genetik olarak değiştirilmiş bağışıklık hücrelerinden yararlanıyor. Ne var kanser tedavisinde bilim insanlarının hedefi, bu pahalı ve uygulanması zor terapiden çok, kanser aşısını geliştirmek. İki yöntem de immünoterapi mekanizmalarından yararlanıyor.

Onlarca yıllık çabalara karşın kanser aşısından klinik deneylerde yeni yeni olumlu sonuçlar alınmaya başlandı. Son yıllarda kanser aşılarının başka bir madde ile birleştirilerek kullanılıyor. Bu madde, kanserin bağışıklık sisteminden kaçma becerisini engelliyor.

Uzmanlar bu kombinasyon terapisinin 2019’da olumlu sonuçlar vereceğini umut ediyor. Bu maddelere “kontrol noktası inhibitörleri” adı veriliyor. 2018 Nobel Tıp Ödülleri bu inhibitörler üzerindeki başarılı çalışmalarından dolayı Dr. James Allison ve Dr. Tasuku Honjo’ya verimişti.


7. Yapay zeka ile entegre gözetleme sistemleri (CCTV)

Elektronik gözlem en güvenilir güvenlik sistemidir. Hırsızlık ve cinayet vakalarının pek çoğu CCTV kayıtlarının incelenmesi sonucu çözülür. Okullarda, sokaklarda ve AVM’lerde hepimizin her hareketi kaydedilir ve izlenir.

Fakat geleneksel CCTV sistemlerinin bazı kısıtları olduğunu da unutmamak gerekir. Çünkü bunlar insan müdahalesine gereksinim duyduğu gibi çok fazla zaman kaybına neden olur.

Oysa yapay zekâ ile entegre gözetleme sistemleri akıllıdır. Güvenlik kameraları, büyük veri ve derin öğrenme algoritmalarının (davranış ve yüz tanıma gibi) yardımıyla potansiyel tehditleri, suç teşebbüslerini öngörür; polisi ve diğer acil kurumları uyarır. Bu kameralar kendi başlarına çalışır, insan müdahalesine ihtiyaç duymaz.

İnsanları yüzlerini ve her hareketini takip eder. Şu anda Hitachi ve Nvidia şirketleri yapay zekâ destekli sistemler üzerinde çalışıyor.


8. Uzay madenciliği

Uzay madenciliğine çok yakınlarda fiilen başlanmasada 2019’da bu alandaki çabalara hız verilecek. Asteroid kuşağı maden açısından çok zengin; demirden nikele, altından platine çok çeşitli maden kaynıyor.

Bu kuşakta tahminlere göre en az 700 milyar milyar dolar değerinde mineral hazinesi bulunuyor. Dünyanın dört bir yanında bumfırsattan yararlanmak isteyenlerin kurduğu şirketler 21. yüzyılın Altına Hücum’una hazırlanıyor.

Asteroid Madencilik Şirketi’nin kurucusu Mitch Hunter-Scullion bir kez altyapıyı oluşturduktan sonra olasılıkların sonsuz olduğuna dikkat çekerek, şu öngörülerde bulunuyor:

“Elektronik sanayinde kullanılan nadir elementlerin Dünya’da çıkartılması çevre için yıkıcı sonuçlar doğuruyor. Şimdi uzayda robotlar kullanılacağı için çevreyi kirletenler Yeryüzü’nü rahat bırakıp uzayı kirletmeye başlayacaklar. Neyse ki uzayda Dünya’daki gibi hassas bir biyosfer bulunmuyor. Güneş panelleri, elektrikli otomobiller, tasarruflu ampuller artık platin gibi Dünya’da çok az bulunan madenlerle üretilecek ve daha verimli çalışacak.”



Ayrıca Bakınız

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.